Taşların Şiiri |
Bu
benzetmeyi ilk bir Türk filminde duymuştum. Filmde bir cümleyle geçmişti başrol
aktör
“ Bunlara taşların şiiri derler” dedi ve kız başka hiç bir şey sormadı konu
orada bitti. Oysa ben bundan çok etkilenmiştim bunun çok afilli bir hikayesi
efsanesi olmalıydı. Yoksa kimin aklına gelir ki taş gibi soğuk bir maddeden
şiir yazmak.
Sonra
üzerinde epey bir araştırma yaptıysam da kayda değer hiçbir şey bulamadım ama
her gördüğüm yerde fotoğraflarını çekerek anlam vermeye devam ettim. Derken sonunda
bir gün kendi dünyamda Taşların şiirine özel bir hikaye yazmaya karar verdim. Hadi
bakalım beğenecek misiniz? …
Okunmamış
Şiirler (Part 1)
Taş
sert, taş soğuk , taş ki çırılçıplak apaçık gerçekliği ile karşısında duruyor
anlayabilene…
Bizim
oğlan bir nehir kenarına oturmuş tek tek fırlatıyor nehre taşları ve bir bir
izliyordu çevresinde oluşturduğu hareleri. O hareler ki sevdiğinin yosun
gözleri o hareler ki bal mumu dudakları oluyordu. Bu dolunayın aydınlattığı
gecede her bir taş suya değdiğinde, daireler farklı bir şekle giriyor ve ayaklarının ucuna varıncaya kadar ağır ağır kayboluyordu.
Cahildi
oğlan okuma yazması yoktu. Bu yüzdendi her taraftan itilmesi hor görülmesi,
kendini ifade edememesi ama altın gibi bir kalbi vardı. Kimseciklere kendini
anlatamayan dolup taşan bir dünya vardı içinde. Eşitsizliklere kızgın, ailesine
dargın, sevdiğine yangın… İmkanları olmadığı için dünyayı sadece yaşadığı köy
zanneden kocaman bir kalbi ancak küçücük bir ufku vardı. Sevdası desen
çocukluktan kalmaydı… İlk gözlerini açtığında gördüğü, birlikte oyunlar oynayıp
güldüğü kızdı ama şimdi ikisi de büyümüş, oyunlar bitmiş, ayıplar, ayrımlar
gerçekler girmişti aralarına. Bizimki hala yangındı kıza ama yosun gözlü çoktan
girmişti büyüklerin dünyasına. Fark etmişti olacak ve olamayacakları… Köyün
dışındaki hayatı… Irk, din, dil, sınıf farklılıklarını…
Bizim
oğlan nehrin kenarında yana dururken aklına gelen fikirle birden fırlar ve tişörtünü
çıkarttığı gibi ondan bir bohça yapar. Gece karanlığında etrafındaki taşları
bir bir toplamaya başlar.
Kararı kesindir taşlarla anlatacaktır derdini. Kimse onun
gözlerinden sözlerinden anlamıyordu. Çünkü taş gibi soğumuştu çevresindeki tüm
bedenler. Bu harika bir fikirdi ve herkese her şeyi tek seferde anlatabilecekti.
Gece gündüz demeden 1 hafta boyunca bir bir seçti tüm taşları, bir şairin uyakları redifleri gibi sıraladı onları… Yosun gözlünün köyü terk edeceği yol boyunca bir roman yaptı taştan şiirlerinden. Kah 2 taş ile aşkını anlattı, kah 5 taş ile gözlerini... An geldi yaşadığı haksızlıkları anlattı, an geldi memlekete küfretti lakin bu yaptıklarını okuyabilen, anlayabilen bir taş şiiri okuru çıkmadı. Herkes onun delirdiğini düşünmeye başlamıştı. Kimi çocuklar onu kızdırmak için taşlarını deviriyordu. O ağlamaya başlayınca gülerek yanından uzaklaşıyorlardı. Çamura bulanmış elleriyle gözyaşlarını sile sile hiç yılmadan devam ediyordu içindekileri anlatmaya. Her taş olması gereken yerdeydi bir eksik ya da bir fazla yoktu ona göre. Hiç kimse anlamasa da yosun gözlü anlayacaktı bundan emindi… Her bitti deyişinde yeni bir şey geliyordu aklına onu da anlatıyordu taşlarla. Köyün toprak yolu ana yola kadar bizim oğlanın şiirleri ile dolup taşmıştı. Ta ki yosun gözlünün köyden ayrılma vakti gelinceye kadar.
Uzaktan güneşin ilk ışıklarının aydınlattığı kara sarı saçlarını gördü ilk. Salına salına yürüyordu tozun toprağın arasından. Etrafı kalabalıktı ama bizimki sadece onu görebiliyordu. Yaklaştı yaklaştı ve daha yaklaştı. Sanki bir filmin ağır çekim sahnesi gibiydi her şey. Ses olarak bir rüzgar, görüntü olarak bir o vardı bir de kahredesi kokusu varmıştı şimdi burnuna. Yosun gözlü hiçbir şey demedi ya da dedi de o duymadı. Nehirdeki ıslak taşlar gibi baktı ona son kez, şiirlerin arasından elinde bavuluyla geçerken. Bizim oğlan, tabii; aşık, isyankar, asi duramaz yerinde… kendine gelip ardından bağırdı ahalinin içinde…” Gittiğin yerlerde çok taşlar olacak, sen onları anladıkça her biri seni boğacak. Eğer okumayı becerebilirsen, bir bunlar var sana seni anlatacak, derdine derman olacak ” …
Sevgiyle Kalın